Emin Küçük
Köşe Yazarı
Emin Küçük
 

ÇİN MODELİ….

Benim kuşağımın gençlik dönemlerinde yani 70’li 80’li yıllarda Çin Ekonomik Modeli ile ilgili bir görüş ifade etmek başınızı ciddi bir şekilde belaya sokacağınız anlamına gelen bir eylemdi..Çünkü komünist bir ülke olan Çin o zamanlarda rejim itibariyle örnek alınması sakıncalı bir ülke durumundaydı. Şimdi bizim ülkenin gündemindeki Çin modeli ile ilgili tartışmalara bakıyorum da Nerdeeen nereye diyorum. Son zamanlarda yaşadığımız anormal ekonomik hareketler neticesinde ortaya atılan Çin modeli ile kalkınma bizim için ne anlama geliyor. İsterseniz bu konuyu biraz açalım ve inceleyelim. Öncelikle Çin modelinin esası nedir ona bakalım. Öncelikle yüksek ihracat, üretim ve dış ticaret fazlası yani cari fazla üzerine kurulmuş bir model bu. Özünde sanayileşme, ekonomik istikrar ve yukarıda ifade ettiğim gibi bol cari fazla var. Peki Çin bu seviyeye nasıl ulaştı? Komünist bir ülke olan Çin de şu anda yönetimin başında olan Deng Xiaoping de dahil üst düzey yöneticilerin tamamı batının seçkin üniversitelerinde eğitim gördü. Çin devletinin özellikle seçerek batıya gönderdiği bu gençler Çin yönetiminin başına geçince reform hareketlerini cesurca uygulamaya başladılar. Burada en dikkat çekici husus Çin'in Washington Konsensüsü olarak bilinen, yani devletin ekonomik faaliyetlerden çekilip ya da zayıflatılıp ekonomik gücün ve faaliyetlerin serbest piyasaya verilmesini salık veren görüşü alt etmesidir. Çin bir yandan reformları korkusuzca uygularken diğer yandan mevcut rejiminden de hiçbir ödün vermemiş ve rejimin demir yumruğunu her zaman hissettirmiştir. Öte yandan sosyalist bir ülkede serbest piyasa kurallarını uygulayan bu ülkede planlı ekonomi uygulamaları da halen devam etmektedir. Aslında Çin modeli Batının ekonomik modeline, serbest piyasa ekonomisine bunu salık veren Washington konsensüsüne karşı bir alternatif olmuştur. Bu yüzden Pekin Konsensüsü olarak adlandırılır. Başka bir dünyanın mümkün olduğunun ispatı olarak kabul edilir. Peki biz rahmetli Turgut Özal'ın başlattığı büyük dönüşümle karma ekonomik sistemden, planlı ekonomik kalkınma uygulamalarından vazgeçip Washington Konsensüsü görüşünü esas almaya başlayıp sistemi ona göre düzenlemeye başladıktan sonra şimdi nasıl model değiştirip devam edebiliriz? Mümkün mü? Çok zor. Bir kere Çin ayda 300 milyar dolara yakın bir ihracat hacmine bizim gibi ithalata dayalı bir ihracat ile ulaşmadı. Dünyanın önde gelen teknoloji devleri şu anda Çin’de üretim yapıyor. Teknolojik üretimde ihtiyaç duyulan hammaddeler açısından oldukça zengin bir ülke. Endüstriyel üretimde, otomotiv sanayiinde çok gelişmiş otomobilden cep telefonuna kadar kendi markaları var hem de çok sayıda. Uçağından gemisine her türlü savunma silahını üretecek teknolojiye ve güce sahip. Şu anda Mars yörüngesinde dönen bir uyduları ve ayda keşif yapan uzay araçları var. Türkiye olarak Çine bakınca henüz yolun başındayız denebilir. Bir de Türk filmlerinin unutulmaz repliği ile söylersek "biz ayrı dünyaların insanlarıyız". Yönetim biçimiyle, sosyal ve kültürel yapısıyla böyle denebilir. Ekonomik modelin sosyal tabanı, uygun politik iklimi, felsefesi ve kültürü vardır. Ekonomik katmanı diğerlerinden ayırmak mümkün değildir. Çinin yıllarca önce başlattığı hafif sanayiye yatırım yapılması, ihracat fazlası verilmesi ve yaratılan değerlerle ağır sanayiye geçme planları yüksek teknoloji ve inovasyonla birleşince bugünkü durum ortaya çıkmıştır. Peki Çin bu teknolojiyi nasıl elde etmiştir? Tabii ki dünyanın en ucuz işgücünü sunduğu yabancı şirketler vasıtasıyla. Bu yabancı şirketlerin yatırımları ve kendi yarattığı kaynaklarla gerekli sermayede sağlanmıştır. Bu yüzden Çin'in kalkınması yabancıları uzak tutarak değil bilakis onları çeşitli şekillerde teşvik ederek ülkeye davet edilmeleri sayesinde olmuştur. Tabii Çin'in sahip olduğu inanılmaz iç pazarında bu davete icabet eden yabancı şirketlerin iştahını nasıl kabarttığını tahmin edebilirsiniz. Buraya kadar ifade ettiklerimden de anlaşılıyor ki Çin modeli deneysel, pragmatik, yüksek teknoloji ve inovasyona dayalıdır. Yoğun yatırım isteyen ve amacı dış dünyaya açılmak olan bir ekonomik model. Daha fazla ticaret ve üretimde bunun yolu olarak benimsenmiş. Aslında biz rahmetli Özal dönemine kadar Çinin uyguladığı modele uygun ya da daha başka bir ifade ile benzer yöntemler kullanıyorduk. Planlı ekonomi, Kamu İktisadi Teşebbüsleri vasıtasıyla üretim ve istihdam sağlama, yurtiçindeki özel sektörün teşviklerle desteklenmesi ve bu yolla sermaye birikimi çalışmaları ağır aksakta olsa epey ilerleme kaydetmişti. Turgut Özal'ın keskin bir dönüş yaparak Şartlar olgunlaşmadan serbest piyasa ekonomisine geçiş yapması, hızlı özelleştirmeler, kurumların buna göre yeniden düzenlenmesi, farklı iklim bölgeleri nedeniyle çok büyük üretim avantajlarına sahip olduğumuz tarımsal faaliyetlerin ikinci plana itilerek ihmal edilmesi vb. bugünde hala sıkıntılarını yaşadığımız reaksiyonları başlattı ve o sıkıntılar hala süregeliyor. Seçtiğimiz modelle kendi elimizle çok büyük avantajlarımızı ne yazık ki kaybettik. Çin sahip olduğu rejimin etkisi ile bazı uygulamalarının acı sonuçlarını halkına kabul ettirmiş ve başarılı olmuş olabilir, ama batı dünyası içinde yer alan ülkemiz savunduğu çağdaş sosyal hukuk devleti ilkelerinden ödün vermeden model değiştirmesi pek olası gelmiyor bana. Biz Atatürk'ün 1923 ten itibaren başlattığı Çağdaş kalkınma hamlesini bir daha inceleyerek, nasıl başarıya ulaştığını görsek ve bundan sonraki ekonomik hamlelerimizi el alemin modellerini alarak değil deneysel olarak başarılı olmuş ama ne yazık ki terk ettiğimiz kendi modelimizi yani karma ve planlı ekonomik modeli esas alarak yolumuza devam etsek birçok sorunu çözeriz gibi geliyor bana. Bilmem anlatabildim mi?? Sağlıkla kalın….  
Ekleme Tarihi: 16 Aralık 2021 - Perşembe

ÇİN MODELİ….

Benim kuşağımın gençlik dönemlerinde yani 70’li 80’li yıllarda Çin Ekonomik

Modeli ile ilgili bir görüş ifade etmek başınızı ciddi bir şekilde belaya sokacağınız anlamına gelen bir eylemdi..Çünkü komünist bir ülke olan Çin o zamanlarda rejim itibariyle örnek alınması sakıncalı bir ülke durumundaydı.

Şimdi bizim ülkenin gündemindeki Çin modeli ile ilgili tartışmalara bakıyorum da

Nerdeeen nereye diyorum. Son zamanlarda yaşadığımız anormal ekonomik hareketler neticesinde ortaya atılan Çin modeli ile kalkınma bizim için ne anlama geliyor. İsterseniz bu konuyu biraz açalım ve inceleyelim.

Öncelikle Çin modelinin esası nedir ona bakalım.

Öncelikle yüksek ihracat, üretim ve dış ticaret fazlası yani cari fazla üzerine kurulmuş bir model bu. Özünde sanayileşme, ekonomik istikrar ve yukarıda ifade ettiğim gibi bol cari fazla var.

Peki Çin bu seviyeye nasıl ulaştı?

Komünist bir ülke olan Çin de şu anda yönetimin başında olan Deng Xiaoping de dahil üst düzey yöneticilerin tamamı batının seçkin üniversitelerinde eğitim gördü. Çin devletinin özellikle seçerek batıya gönderdiği bu gençler Çin yönetiminin başına geçince reform hareketlerini cesurca uygulamaya başladılar.

Burada en dikkat çekici husus Çin'in Washington Konsensüsü olarak bilinen, yani devletin ekonomik faaliyetlerden çekilip ya da zayıflatılıp ekonomik gücün ve faaliyetlerin serbest piyasaya verilmesini salık veren görüşü alt etmesidir.

Çin bir yandan reformları korkusuzca uygularken diğer yandan mevcut rejiminden de hiçbir ödün vermemiş ve rejimin demir yumruğunu her zaman hissettirmiştir. Öte yandan sosyalist bir ülkede serbest piyasa kurallarını uygulayan bu ülkede planlı ekonomi uygulamaları da halen devam etmektedir.

Aslında Çin modeli Batının ekonomik modeline, serbest piyasa ekonomisine bunu salık veren Washington konsensüsüne karşı bir alternatif olmuştur. Bu yüzden Pekin Konsensüsü olarak adlandırılır. Başka bir dünyanın mümkün olduğunun ispatı olarak kabul edilir.

Peki biz rahmetli Turgut Özal'ın başlattığı büyük dönüşümle karma ekonomik sistemden, planlı ekonomik kalkınma uygulamalarından vazgeçip Washington Konsensüsü görüşünü esas almaya başlayıp sistemi ona göre düzenlemeye başladıktan sonra şimdi nasıl model değiştirip devam edebiliriz? Mümkün mü? Çok zor.

Bir kere Çin ayda 300 milyar dolara yakın bir ihracat hacmine bizim gibi ithalata dayalı bir ihracat ile ulaşmadı. Dünyanın önde gelen teknoloji devleri şu anda Çin’de üretim yapıyor. Teknolojik üretimde ihtiyaç duyulan hammaddeler açısından oldukça zengin bir ülke. Endüstriyel üretimde, otomotiv sanayiinde çok gelişmiş otomobilden cep telefonuna kadar kendi markaları var hem de çok sayıda. Uçağından gemisine her türlü savunma silahını üretecek teknolojiye ve güce sahip. Şu anda Mars yörüngesinde dönen bir uyduları ve ayda keşif yapan uzay araçları var. Türkiye olarak Çine bakınca henüz yolun başındayız denebilir. Bir de Türk filmlerinin unutulmaz repliği ile söylersek "biz ayrı dünyaların insanlarıyız". Yönetim biçimiyle, sosyal ve kültürel yapısıyla böyle denebilir.

Ekonomik modelin sosyal tabanı, uygun politik iklimi, felsefesi ve kültürü vardır.

Ekonomik katmanı diğerlerinden ayırmak mümkün değildir.

Çinin yıllarca önce başlattığı hafif sanayiye yatırım yapılması, ihracat fazlası verilmesi ve yaratılan değerlerle ağır sanayiye geçme planları yüksek teknoloji ve inovasyonla birleşince bugünkü durum ortaya çıkmıştır. Peki Çin bu teknolojiyi nasıl elde etmiştir? Tabii ki dünyanın en ucuz işgücünü sunduğu yabancı şirketler vasıtasıyla. Bu yabancı şirketlerin yatırımları ve kendi yarattığı kaynaklarla gerekli sermayede sağlanmıştır.

Bu yüzden Çin'in kalkınması yabancıları uzak tutarak değil bilakis onları çeşitli şekillerde teşvik ederek ülkeye davet edilmeleri sayesinde olmuştur. Tabii Çin'in sahip olduğu inanılmaz iç pazarında bu davete icabet eden yabancı şirketlerin iştahını nasıl kabarttığını tahmin edebilirsiniz.

Buraya kadar ifade ettiklerimden de anlaşılıyor ki Çin modeli deneysel, pragmatik, yüksek teknoloji ve inovasyona dayalıdır. Yoğun yatırım isteyen ve amacı dış dünyaya açılmak olan bir ekonomik model. Daha fazla ticaret ve üretimde bunun yolu olarak benimsenmiş.

Aslında biz rahmetli Özal dönemine kadar Çinin uyguladığı modele uygun ya da daha başka bir ifade ile benzer yöntemler kullanıyorduk. Planlı ekonomi, Kamu İktisadi Teşebbüsleri vasıtasıyla üretim ve istihdam sağlama, yurtiçindeki özel sektörün teşviklerle desteklenmesi ve bu yolla sermaye birikimi çalışmaları ağır aksakta olsa epey ilerleme kaydetmişti. Turgut Özal'ın keskin bir dönüş yaparak

Şartlar olgunlaşmadan serbest piyasa ekonomisine geçiş yapması, hızlı özelleştirmeler, kurumların buna göre yeniden düzenlenmesi, farklı iklim bölgeleri nedeniyle çok büyük üretim avantajlarına sahip olduğumuz tarımsal faaliyetlerin ikinci plana itilerek ihmal edilmesi vb. bugünde hala sıkıntılarını yaşadığımız reaksiyonları başlattı ve o sıkıntılar hala süregeliyor. Seçtiğimiz modelle kendi elimizle çok büyük avantajlarımızı ne yazık ki kaybettik.

Çin sahip olduğu rejimin etkisi ile bazı uygulamalarının acı sonuçlarını halkına kabul ettirmiş ve başarılı olmuş olabilir, ama batı dünyası içinde yer alan ülkemiz savunduğu çağdaş sosyal hukuk devleti ilkelerinden ödün vermeden model değiştirmesi pek olası gelmiyor bana. Biz Atatürk'ün 1923 ten itibaren başlattığı

Çağdaş kalkınma hamlesini bir daha inceleyerek, nasıl başarıya ulaştığını görsek ve bundan sonraki ekonomik hamlelerimizi el alemin modellerini alarak değil deneysel olarak başarılı olmuş ama ne yazık ki terk ettiğimiz kendi modelimizi yani karma ve planlı ekonomik modeli esas alarak yolumuza devam etsek birçok sorunu çözeriz gibi geliyor bana.

Bilmem anlatabildim mi??

Sağlıkla kalın….

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve temizellergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.