Koca Dersim Dramı, üst üste gelen birkaç cinayetle başlamış göründü ise de kökünü Antakya Bölgesini, Hatay'ı kurtarmaya çalışan Atatürk'ün önünü kesmek, umudunu kırmak uğruna Fransız-İngiliz casusu örgütünün Dersim halkı içine soktuğu kundaktan alır. Doğu halkımızı birçok kez kışkırtarak ayaklandıran, bu yüzden pek çok kan dökülmesine yol açan İngilizlerden sonra, bu işe 1936 yılında birde Fransız sömürgecileri el attılar. İlkin Paşa'nın manevi kızı Zehra'yı öldürttüler. Sonra, Hatay işini uyutmak üzere Atatürk'ü öldürtmek gibi iğrenç bir işe giriştiler. Sonra, Türkiye içinde, patlamasıyla birçok tedirginliğe yol açacağı anlaşılan bir çıbanbaşı aradılar.
Bulmakta da gecikmediler. En elverişli çıbanbaşı Dersim'di. Burası, uzun yüzyıllar Osmanlı Devleti’ne baş eğmediği gibi, Yeni Cumhuriyet’e de baş eğmiş değildi. Bu bölge halkının ekonomik olanakları son derece dardı. Halk korkunç bir kara yoksulluk içinde bocalıyordu. Dersim'de gül gibi yaşayabilenler, salt ağalar ve derebeylerdi.
Bu bölge halkının korkunç bir yoksulluk ce bilgisizlik içinde yuvarlanıp gitmesi. Dinsel bir güçte taşıyan derebeylerinin arayıp da bulamadığı bir nimetti. Bu yüzden de bölgelerine okul denilen ışık ocağını sokmamakta direniyorlardı. Özellikle Alevi Kürt toplumu olarak bilinçlendiklerinden oldukça büyük bir dayanışma içinde bulunmaktaydılar.
Ancak bu konudaki gerçek çok başkaydı. Bura halkı Hazer Türklerinin torunları arasındaydı. Bunlar Türk Devleti Harzemşahlar’ın hükümdarı Celalettin Harzemşah'ın Cengiz Hanla yaptığı savaşı kaybetmesi sonucu Anadolu’ya kaçan Hazer Türklerinin torunlarıydı. Munzur eteklerine yayılan bu Türk aşiretlerinin en önemlilerinden biri Deneman Aşireti idi. Bu köyde çok yaşlı bir adam, Cafer Dede yaşıyordu. Cafer Dede çevresinde çok saygın sözü dinlenir bir adamdı. O, bu dağlarda, bu Dersim yöresinde yaşayan Kürt yada Zaza hemşehrilerinin Hazer Türklerinin soyundan geldiğini her fırsatta etrafına anlatıyor, yayıyordu. O bölgede yaşayan aşiret lideri Seyit Rıza'yı altınlarla satın alan İngiliz-Fransız casusları öncelikle işe Cafer Dede ve daha bir çok aynı düşünceye sahip Dedeyi pusuya düşürüp öldürerek işe başladı. Büyük acılara ve çok kan dökülmesine yol açan bu ayaklanma Cumhuriyet ordularınca bir süre sonra bastırılıp, buna kalkışanlar cezalarını çekti. Ama Türk halkının Dersim konusundaki hafızasına çok derin bir acı ve yara bıraktı.”
Yukarıdaki satırları Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal Barış (Ulusal Kurtuluş Savaşı Sonrasının Gerçek Hikayesi) isimli kitabının 4. cildinde yer alan Dersim'in Kan Gülleri başlıklı bölümünden aldım. Kitabın bu bölümü 1936 yılında Seyit Rıza ve adamlarının başlattığı Dersim kalkışmasını oldukça detaylı bir şekilde anlatıyor.
Peki ben neden bu satırları yazmak gereğini duydum. Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu' nun Tunceli doğumlu bir alevi olması ve bu yüzden Cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğine ilişkin çağdışı tutumun, bugün halen var olduğunu maalesef okuyor, görüyoruz.
Bu Ortaçağ zihniyetinin ülkemizde topluma pompalanmasının altında yatanın aslında ne olduğunun anlaşılması açısından çok önemli bu yazdıklarım. Yazımda sözü edilen o malum çevreler bugün de yakamızı bırakmıyor. Yıllardır devam eden PKK kaynaklı terör eylemlerinin yanına bir de bu Alevilik-Sünnilik tartışmasını katmaya çalışıyorlar. Ama Türk halkı artık uyandı. Bu Ortaçağ zihniyeti yenilecek ve halkımız hak ettiği aydınlık ve müreffeh günlere kavuşacak. En güzel sözü büyük Atatürk ne güzel söylemiş. "Ne Mutlu Türküm Diyene" daha ne desin. Bu ülkeyi seven, aidiyet hissiyle bağlı olan herkes bu sözün anlamını kavrayarak çalışmalı ve bu ülkeye hizmet etmeli.
Bilmem anlatabildim mi?
Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal Barış Kitabından alınmıştır.
Anasayfa
Yazarlar
Emin Küçük
Yazı Detayı
Bu yazı 750+ kez okundu.
DERSİM'İN KAN GÜLLERİ
Koca Dersim Dramı, üst üste gelen birkaç cinayetle başlamış göründü ise de kökünü Antakya Bölgesini, Hatay'ı kurtarmaya çalışan Atatürk'ün önünü kesmek, umudunu kırmak uğruna Fransız-İngiliz casusu örgütünün Dersim halkı içine soktuğu kundaktan alır. Doğu halkımızı birçok kez kışkırtarak ayaklandıran, bu yüzden pek çok kan dökülmesine yol açan İngilizlerden sonra, bu işe 1936 yılında birde Fransız sömürgecileri el attılar. İlkin Paşa'nın manevi kızı Zehra'yı öldürttüler. Sonra, Hatay işini uyutmak üzere Atatürk'ü öldürtmek gibi iğrenç bir işe giriştiler. Sonra, Türkiye içinde, patlamasıyla birçok tedirginliğe yol açacağı anlaşılan bir çıbanbaşı aradılar.
Bulmakta da gecikmediler. En elverişli çıbanbaşı Dersim'di. Burası, uzun yüzyıllar Osmanlı Devleti’ne baş eğmediği gibi, Yeni Cumhuriyet’e de baş eğmiş değildi. Bu bölge halkının ekonomik olanakları son derece dardı. Halk korkunç bir kara yoksulluk içinde bocalıyordu. Dersim'de gül gibi yaşayabilenler, salt ağalar ve derebeylerdi.
Bu bölge halkının korkunç bir yoksulluk ce bilgisizlik içinde yuvarlanıp gitmesi. Dinsel bir güçte taşıyan derebeylerinin arayıp da bulamadığı bir nimetti. Bu yüzden de bölgelerine okul denilen ışık ocağını sokmamakta direniyorlardı. Özellikle Alevi Kürt toplumu olarak bilinçlendiklerinden oldukça büyük bir dayanışma içinde bulunmaktaydılar.
Ancak bu konudaki gerçek çok başkaydı. Bura halkı Hazer Türklerinin torunları arasındaydı. Bunlar Türk Devleti Harzemşahlar’ın hükümdarı Celalettin Harzemşah'ın Cengiz Hanla yaptığı savaşı kaybetmesi sonucu Anadolu’ya kaçan Hazer Türklerinin torunlarıydı. Munzur eteklerine yayılan bu Türk aşiretlerinin en önemlilerinden biri Deneman Aşireti idi. Bu köyde çok yaşlı bir adam, Cafer Dede yaşıyordu. Cafer Dede çevresinde çok saygın sözü dinlenir bir adamdı. O, bu dağlarda, bu Dersim yöresinde yaşayan Kürt yada Zaza hemşehrilerinin Hazer Türklerinin soyundan geldiğini her fırsatta etrafına anlatıyor, yayıyordu. O bölgede yaşayan aşiret lideri Seyit Rıza'yı altınlarla satın alan İngiliz-Fransız casusları öncelikle işe Cafer Dede ve daha bir çok aynı düşünceye sahip Dedeyi pusuya düşürüp öldürerek işe başladı. Büyük acılara ve çok kan dökülmesine yol açan bu ayaklanma Cumhuriyet ordularınca bir süre sonra bastırılıp, buna kalkışanlar cezalarını çekti. Ama Türk halkının Dersim konusundaki hafızasına çok derin bir acı ve yara bıraktı.”
Yukarıdaki satırları Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal Barış (Ulusal Kurtuluş Savaşı Sonrasının Gerçek Hikayesi) isimli kitabının 4. cildinde yer alan Dersim'in Kan Gülleri başlıklı bölümünden aldım. Kitabın bu bölümü 1936 yılında Seyit Rıza ve adamlarının başlattığı Dersim kalkışmasını oldukça detaylı bir şekilde anlatıyor.
Peki ben neden bu satırları yazmak gereğini duydum. Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu' nun Tunceli doğumlu bir alevi olması ve bu yüzden Cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğine ilişkin çağdışı tutumun, bugün halen var olduğunu maalesef okuyor, görüyoruz.
Bu Ortaçağ zihniyetinin ülkemizde topluma pompalanmasının altında yatanın aslında ne olduğunun anlaşılması açısından çok önemli bu yazdıklarım. Yazımda sözü edilen o malum çevreler bugün de yakamızı bırakmıyor. Yıllardır devam eden PKK kaynaklı terör eylemlerinin yanına bir de bu Alevilik-Sünnilik tartışmasını katmaya çalışıyorlar. Ama Türk halkı artık uyandı. Bu Ortaçağ zihniyeti yenilecek ve halkımız hak ettiği aydınlık ve müreffeh günlere kavuşacak. En güzel sözü büyük Atatürk ne güzel söylemiş. "Ne Mutlu Türküm Diyene" daha ne desin. Bu ülkeyi seven, aidiyet hissiyle bağlı olan herkes bu sözün anlamını kavrayarak çalışmalı ve bu ülkeye hizmet etmeli.
Bilmem anlatabildim mi?
Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal Barış Kitabından alınmıştır.
Ekleme
Tarihi: 06 Mart 2023 - Pazartesi
DERSİM'İN KAN GÜLLERİ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.