Murad İDİKURT
Köşe Yazarı
Murad İDİKURT
 

Yüzüncü Yıl Kutlamaları Bağlamında Yeni Anayasa Üzerine

Epeydir yeni anayasa konusunda düşüncelerimi yazmak istiyordum fakat iyi ki beklemişim zira dikkat ettiğim birçok meselenin bugün 29 Ekim kutlamalarında İzmir Protokolünde somutlaşması zihnimdeki birçok düşünceyi perçinledi. Sayın Cumhurbaşkanının tören başında okunan mesajı içerisinde ‘’vesayet odakları’’ ve ‘’başkanlık sistemi’’ vurgularını bir bütün halinde değerlendirdiğimde, bu mesaj bir cumhurbaşkanının mesajından çok bir parti başkanının konuşmalarına benziyordu. Konuşma sonrasında protokoldeki Cumhur İttifakına mensup parti temsilcilerinin elleri parçalanırcasına alkışlaması ve geri kalanın sessiz kalması da zaten bu durumun bir sonucuydu. Buna karşılık Sayın İzmir Valisinin konuşmalarında Atatürk vurgusunu geçirdiği an muhalefet partilerinin temsilcilerinin bir anda benzer şekilde yoğun alkışla karşılık vermesi de karşı mesajdı zaten. Cumhuriyet Meydanındaki tören geçişi sırasında imam hatip lisesi öğrencilerinin geçisinde sessizlik olması ve hemen arkasından geçen ve giyimleri itibariyle daha seküler bir okula mensup kız öğrencilerin yoğun alkış alması, ‘’CHP’li teyzeler’’ kılişesinden fazlasını anlatıyordu. Sözün özü, bölünmüşüz ve devletin içerisindeki dengelerin ve bürokrasinin bu durumdan rahatsız olduğunu düşünüyorum ve dahası... Detaylarda boğmadan kısaca özetleyeyim: Ak Parti, kapatılma paranoyasıyla ulusalcıları devlet içerisinde tasfiye etti ve yetişmiş insan gücü olmadığı için kadroları ‘’cemaat’’e teslim etti. Sonrasında cemaat, terör örgütüne dönüştü ve 15 Temmuz sonrası tasfiye edildi fakat bu tasfiye sürecinde, iktidarın güce ihtiyacı olduğu için başkanlık sistemine geçildi ve Fetö tehlikesi başkanlık sisteminden gelen güçle bertaraf edildi. Gelelim günümüze: Şu an genelde devlet mekanizmasının, özelde Ak Partinin mevcudiyetine yönelik doğrudan bir tehdit kalmadı ve bu kurguda başkanlık sisteminde Sayın Cumhurbaşkanına verilen yetki, kendisinden sonrakilerin kullanımı durumunda yukarıda bahsettiğim mevcudiyete yönelik bir tehdide dönüşebilir. Yani şunu söylemek istiyorum ki: tehlikelerin bertaraf edildiği bir ortamda, milleti ikiye bölen ve çift kutupluluk ortaya koyan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değişmesini özellikle bürokrasi ve devletin içerisindeki dengelerin istediği kanaatindeyim. Yeni anayasa bu yönüyle mevcuttan daha demokratik ve kuvvetler ayrılığını esas alan bir metin olacaktır. Aksi halde Türk Bürokrasisi, Tayyip Erdoğan’ın sahip olduğu yetkileri kendisinden sonra kullanacak kişinin bu yetkilerle devletin mevcudiyetini tehlikeye atmayacağını yahut menfaatlerine zarar vermeyeceğini garanti edemez ve kimse de bu riski göze alamaz.            
Ekleme Tarihi: 23 Eylül 2024 - Pazartesi

Yüzüncü Yıl Kutlamaları Bağlamında Yeni Anayasa Üzerine

Epeydir yeni anayasa konusunda düşüncelerimi yazmak istiyordum fakat iyi ki beklemişim zira dikkat ettiğim birçok meselenin bugün 29 Ekim kutlamalarında İzmir Protokolünde somutlaşması zihnimdeki birçok düşünceyi perçinledi.

Sayın Cumhurbaşkanının tören başında okunan mesajı içerisinde ‘’vesayet odakları’’ ve ‘’başkanlık sistemi’’ vurgularını bir bütün halinde değerlendirdiğimde, bu mesaj bir cumhurbaşkanının mesajından çok bir parti başkanının konuşmalarına benziyordu. Konuşma sonrasında protokoldeki Cumhur İttifakına mensup parti temsilcilerinin elleri parçalanırcasına alkışlaması ve geri kalanın sessiz kalması da zaten bu durumun bir sonucuydu.

Buna karşılık Sayın İzmir Valisinin konuşmalarında Atatürk vurgusunu geçirdiği an muhalefet partilerinin temsilcilerinin bir anda benzer şekilde yoğun alkışla karşılık vermesi de karşı mesajdı zaten.

Cumhuriyet Meydanındaki tören geçişi sırasında imam hatip lisesi öğrencilerinin geçisinde sessizlik olması ve hemen arkasından geçen ve giyimleri itibariyle daha seküler bir okula mensup kız öğrencilerin yoğun alkış alması, ‘’CHP’li teyzeler’’ kılişesinden fazlasını anlatıyordu.

Sözün özü, bölünmüşüz ve devletin içerisindeki dengelerin ve bürokrasinin bu durumdan rahatsız olduğunu düşünüyorum ve dahası...

Detaylarda boğmadan kısaca özetleyeyim: Ak Parti, kapatılma paranoyasıyla ulusalcıları devlet içerisinde tasfiye etti ve yetişmiş insan gücü olmadığı için kadroları ‘’cemaat’’e teslim etti. Sonrasında cemaat, terör örgütüne dönüştü ve 15 Temmuz sonrası tasfiye edildi fakat bu tasfiye sürecinde, iktidarın güce ihtiyacı olduğu için başkanlık sistemine geçildi ve Fetö tehlikesi başkanlık sisteminden gelen güçle bertaraf edildi.

Gelelim günümüze: Şu an genelde devlet mekanizmasının, özelde Ak Partinin mevcudiyetine yönelik doğrudan bir tehdit kalmadı ve bu kurguda başkanlık sisteminde Sayın Cumhurbaşkanına verilen yetki, kendisinden sonrakilerin kullanımı durumunda yukarıda bahsettiğim mevcudiyete yönelik bir tehdide dönüşebilir.

Yani şunu söylemek istiyorum ki: tehlikelerin bertaraf edildiği bir ortamda, milleti ikiye bölen ve çift kutupluluk ortaya koyan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değişmesini özellikle bürokrasi ve devletin içerisindeki dengelerin istediği kanaatindeyim.

Yeni anayasa bu yönüyle mevcuttan daha demokratik ve kuvvetler ayrılığını esas alan bir metin olacaktır.

Aksi halde Türk Bürokrasisi, Tayyip Erdoğan’ın sahip olduğu yetkileri kendisinden sonra kullanacak kişinin bu yetkilerle devletin mevcudiyetini tehlikeye atmayacağını yahut menfaatlerine zarar vermeyeceğini garanti edemez ve kimse de bu riski göze alamaz.            

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve temizellergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.