Manisa'nın Manisa Seyahat otobüsleri, Çanakkale'nin Truva otobüsleri, Bursa'nın Uludağ Otobüsleri, Pamukkale, Hakiki Koç gibi otogar servisleri; kentin en işlek caddesinde kepçe, traktör, vidanjör, beton mikserleri, ana yollar üzerinde korkusuzca park etmiş kent merkezlerindeki tırlar, açtığı tezgahta su satanlar, ana arterler üzerinde trafiği yönlendiren değnekçiler, otobüs duraklarını kapatan dolmuşçular, dolmuşları aşıp otobüslere binmeye çalışan öğrenciler, hamileler, engelliler… Tüm bunlar arasında hastaneye can yetiştirmeye çalışan ambulanslar, yangını söndürmeye giden itfaiye araçları, olaya müdahale etmek için canını hiçe sayan polis araçları, annesinin elini tutmuş, gözü korkudan patlamış şekilde karşıdan karşıya geçmeye çalışan ilkokul öğrencileri, elinde bastonu ekmek almaya ya da ilacını almaya çalışan ama bu kargaşada evine gitmeye çalışan yaşlılar...
Ve sabah saat 07.00-09.00 arası her gün, 'devlet yok mu?' dedirten İzmir görüntüleri… Kaldırımlar dolu, kaldırımlar üzerinde don ve sütyen sergileyenler, çöp konteynerleri, meyhanelerin ve birahanelerin boş bira şişesi dağları, kaldırımda patlamaya hazır doğalgaz kutuları, kabloları kaldırıma sarkmış telefon ve elektrik kabloları… Üstelik kentin göbeğinde elektrik çarpması sonucu iki canı toprağa vermişken, esnafın buzdolapları, bu dolapların elektrik kablosu uzantıları, yola taşmış masaları, büyük marketlerin, manavların, tuvaletlerin sergileri… İnşaatlar, inşaatlar, İzmir'de ot bırakmayan, ağaç bırakmayan, yeşil bırakmayan inşaatlar; bu inşaatların yola taşan demirleri, çamurları, uzantıları, çöp yığınları, körfeze akan foseptik görüntüleri…
İnsan canının hiçe sayıldığı İzmir görüntüleri… İnsanı insanlıktan çıkaran, insan hayatını hiçe sayan kent terörü karşısında, kimi, kime şikayet edeceğini bilmeyen İzmirliler… Evinden işine, işinden evine tabiri caizse (İZBANNNN) kucakta giden, şikayet ettiğinde bir şey değişmeyeceğini artık içine sindirmiş İzmirliler… İzmir'in insanı ilgilendiren bu detayları bilip başka konulara odaklanmış milletvekilleri, partilerin aynı milletvekilleri gibi başka şeylere endekslenmiş partilerin il başkanları, sokakta göremediğimiz valimiz, belediye başkanlarımız, kaymakamlarımız, devletin ilgili kurumlarının ilçe müdürleri, emniyet müdürleri…
Oysaki bakın ne diyor siyasi partilerin genel başkanları, devletin Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Halkla araya mesafe koymanın, duvar örmenin, sokakla, çarşıyla, pazarla, mahalleyle bağı zayıflatmanın bizim siyaset geleneğimizde yeri yoktur." Dahasını da söylüyor valilere, kaymakamlara Cumhurbaşkanı… Ama sıkılıyor muyum, utanıyor muyum yazmaya, bilemiyorum.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise şöyle sesleniyor yerel yöneticilerine: "Kamu görevlerini liyakatle, kanunlara, vicdana, ahlaka sadakatle, şeffaf, açık şekilde yapalım." Dahası da var ama anlayana...
Kısacası, yukarıdaki ahval ve şeriat içerisinde ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ne de muhalefet lideri Özgür Özel'i dinleyen var İzmir'de. İzmir'de siyasetçinin, bürokratın mesaisi İzmirli için değil, başka işlere... Anlayacağınız, İzmir'de "işler ayna çal çal oyna.." Nereye kadar gider, İzmirli daha ne kadar tahammül eder? İşte orası bilinmez. Ama kentli patlamak üzere; İzmirli bu şehirde yaşamaktan korkar hale gelmiş durumda…
Not: Meslekte 30 yılın verdiği tecrübe ile yukarıda yazdığım her bilginin her detayının fotoğraflarını çektim. Hani "yok böyle bir şey" diyen, diyecek olursa diye...